the whole world is our playground

the whole world is our playground
the whole world is our playground

26 Ocak 2010 Salı

nevermind.

küçücük insan duvarının ortasında
bir bomba patlamış
mary evine yürümüş
mary şemsiyesini açmış
insan parçalarıymış düşen
serseri beyinlerin
isim veremediği
O;
acı
yok olmuş
yok olur mu hiç?
yokmuş
şemsiyenin içinde.

12 Ocak 2010 Salı

re-a-lit-e


keşke olaylara aklımızla getirebildiğimiz farklı kanaatler, bakış açıları daha maddi olabilse. yani mesela sevgilimin evine gitsem ve benim zevkimden uzak döşenmiş yeri sadece sevdiğim birine ait olduğu için aklımda güzel şekillendirmek dışında, gerçekten istediğim gibi görebilsem. mesela hoyratça yere bırakılmış bira şişesine dokunsam, ve en sevdiğim mavinin neon haline dönüşse, dün gece o evde izlenen maça dair bir şeyler- daha doğrusu insnaların o topun o kaleye girmsini beklerkenki heyecanını yaysa; sonra şişenin içinde kalmış bir iki damla bira aniden yunusa dönüşüp burnumu ısırsa falan? gülümsemekten alıkoyamıyorum(:

kişi

hoyrat olmalı bazen.

9 Ocak 2010 Cumartesi

balıkçıyı vuran olta.

resmini yapmak istesem

yapardım.

ve istesem kelimelere dolardım seni

yalanlarla başkalarına karşı.

ve sen açıkça söylerken

gecenin sıcaklığını

değişmiyorum kendi sıcaklığıma

ve yüce nesiller bile görmemiştir

benim kadar

hiç’ini.

yukarıdaki adama bak

hayır tanrı yok seni salak- üst komşunuzdan bahsediyorum ben.

adam soğuk

ve adam ne saati söyler sana yolda durdursan

ne de düştüğünde kaldırır seni

ama sıradan bir karısı var

oysa o soğuk ve seçici

ben değilim.

sıradan bir karım da yok

sıradan bir işim de

aslında ne bir karım var ne işim.

sıradanlığın müthiş farklılığı

bak sokaklardaki.

6 Ocak 2010 Çarşamba