the whole world is our playground

the whole world is our playground
the whole world is our playground

8 Ekim 2009 Perşembe

soykaloji!

soykaloji!
uçan atlarımıza binip hindistandaki ucuz otelimizin pis sokaklara bakan balkonunda margaritalarımızı falan yudumlasak diyorum?
ya da fransaya gideriz, çevreye ve dile oldukça fransız. napolyonun topraklarını koklarız. bre napoleon ben bile geçtim üstünden!
bulutlara doğru hafif bir seyahat ama gökkuşağı çok güzel bir şey değil, tek bir renge saplanıp kalırız aman diyim; kırmızıyı severken yeşili maviyi unutmak doğru değil.
las vegasta biraz kumar oynarız, tabi gidene kadar kalırsa paramız. çoğuna gerek yok zaten oksijenin fazlası bile yakıyor diyorlar.
londranın arka sokaklarında uzun boylu manken fizikli sen elbisenle ben smokinimle(post modern girls and old men geleneği icabında). sonra, amerikaya gidip ameliyat ettiririz seni ne diyorsun? bunun üstüne de hollandada yapılan bir lezbiyen evliliği, türk kahvesi yanına likör gibi gider. yarasın!
çok duman, çok para, sen maskara oldun, ben zampara.
hayır başımı ağrıtacaklar da ağrıyan uzvumu kesmeyi deneyeceğim diye korkmasam?
geç bunları.

5 Ekim 2009 Pazartesi

ben, ben, ben


O yaratıcıysa; ben daha da yaratıcıyım!

ilkel

. tanrının varlığına kanaat getiremeyeceğimize inananlardanım veya bir enerji olarak varsa bile bu evreni çoktan terkedip gitmiştir, ve ne ben onun umurundayımdır, ne de o benim.
bugün okulda din dersinde herkes testlerine gömülmüştü, bu durumdan bunalan bir kaç kişi olarak hocayla tartışmayı tercih ettik. kısaca islamdaki cennet inanışının biyolojik hazlara hitap eden bir biçimde tasvir edildiğinden, bunun nedeninin savaş sırasında çekilen yoksunluk olduğundan bahsetti. ve var oluşun amacının ne olduğunu sordu. herkesin cevabı birbirinden faklıydı; bana göre ise tamamen amaçsızdı. bir oyunun içindeydik, ve her şey sadece süregelmişti. önemli olan ise başlangıç ve bitiş; ölümle yaşam arasındaki o süreyi olabildiğince tadını çıkararak değerlendirmekti.
dinlere veya herhangi bir toplum hareketine inanmıyorum ancak sadece arkadaşımın ''cennet neden böyle tasvir edilmiş?'' sorusuydu beni düşündüren. belki sadece muhalefet olmak istedim, belki de savaş sırası yoksunluk dışında bir neden olabilecğini düşündüm ve n,iden aklım şu düşünce geldi.
yüzyıllardır düşünme eğilimlerimiz doğrultusunda, yavaş yavaş ilkellikten vahşilikten uzaklaşmış, hayvani duygularımızı unutmuştuk. oysa bahsedilen cennet tasviri bana en derinlerimizde gizli olan hayvansal güdülerimizi hatırlattı. belki de yapmamız gereken, solunabilecek her oksijen kütlesini içimize çekmekti. yani, düşünebileceğimiz herşeyi düşünmeli, din babalarınca günah diye tabir edilen her hazzı her deneyimi tatmalıydık. isteğimiz tükenene kadar; düşünecek hiç bir şeyimiz kalmayana kadar. (çünkü düşünmemenin tek yolu düşünecek hiç bir şeyimin olmaması bence; gerçekçi olursak meditasyon yapan insanlar bile aklını çok uzun süre boş tutamıyor. ) böylece hepimizin doğdukta sonra kendimize aşıladığımız sorunlar çözülecek ve rahatlayacaktık. o kadar çok mavi soluyacak, o kadar çok koku duyacaktık ki artık bunlar bize sıradan gelecekti ve estetik kaygılara yönelik hiç bir isteğimiz kalmayacaktı. (bir insanın makarnayı çok sevmesi ancak çok fazla yedikte sonra makarnadan tiksinmesi ve uzun bir süre yememesi gibi. zira buradaki asıl neden fizyolojik değil psikolojiktir.) dolayısıyla, sadece yiyen içen, üreyen birer organizmaya, yani geldiğimiz yere birer hayvana dönüşecektik. her birimiz! ancak sonsuzluğu göz önüne alınca bu döngü asla bitmeyecek insanlığın akli devrimini yapmasıyla belki bundan milyon asırlar sonra birileri oturmuş, benim düşündüklerimin aynısını düşünüyor olacaktı. kim bilir. yani ne kadar günahkar olursak cennete o kadar yaklaşacak, ne kadar suç işlersek o kadar arınacak ve hayatı bir amerikan elitinden daha yavaş ama daha anlamlandırarak tükenecektir. düşünmemek günah!

p.s: biliyorum düşünülecek çok şey var ama bahsettiğim de .çok olanaklı bir şey deği sadece aklıam geldi. belki 2 3 asır yaşayabilseydik gerçekleşebilirdi. insanın yaşam süresi uzuyor diyorlar tıp ilerledikçe. kim bilir?

2 Ekim 2009 Cuma

bazı arkadaşlarım ,62 ve bakış açıları

çılga

62den tavşan yap
sonra özgür bırak.

handik

62den tavşan yap
7 ekle 69 olsun

turşu

62den tavşan yap
sonra becer

bilge

62den tavşan yap
''ay ne tatlısın sen öyle''

sevil

62den tavşan yap
sonra örgütle

a-lee

62den tavşan yap
her uzvu kulaklarıyla doğru orantılı mı ki ehi ehi

dans etmek istemiyorum.

bugün saat 6 suları bilgeyle keyifli bir şekilde biralarımızı yudumlarken (sanki maldivlerde malibu falan yudumluyoruz amk) gözümüze yan taraftaki apartmanın en üst katlarından birine asılmış olan ila çarpana kadar birbirimize söylemek için bir kaç kelime arıyorduk.
kocaman harflerle ''dans etmek ister misiniz?'' yazan afişin altında iki tane telefon numarası vardı. hemen birine ''hayır dansetmek istemiyorum'' diye mesaj attık. ardından arkadaşlarımıza da aynısını yapmaları için mesaj attık.
ya süre bana çok kısa geldi, ya da mesajı alan kişi hızlıydı. bilgenin telefonu ötmeye başladı. açtım. tanımadık bir ses, kıkır kıkır gülüyor. ilanın sahibi olduğunu anlamak için gerizekalı olmaya gerek yok. efendim dedim. napıyorsunuzz siz yaaaa dedi.
-güldürme servisi efendim.
-ya ne demezsin
-ne güzel mutlu ettik sizi ama, bir teşekkür bekliyor insan.
-ya pek mutlu oldum arka arkaya 6 kız hayır dansetmek isemiyorum diye mesaj attı. nereden buldunuz numaramı?
-ilanda gördük biz. hani şu apartmanda asılı olan
-.... cafede misiniz?
-(ben yusuf yusuf) yok önünden geçtik ama. neyse iyi güler sizeee
çat.

haklıymışım.
62den tavşan yapıp, doğaya bırakıyorum.

1 Ekim 2009 Perşembe

sıcak kurabiye!


bugünkü tarifimiz ben üzerine. bana bir ben pişireceğiz.

efendim fırına gerek yok tacizlerle, duygularını sömürmekle şekilleniyor insanlar. benimki çok sömürüldü o yüzden başkalarına karşı yönlendirilebilecek duygu ilave ederek başlamalıyız; ki kurabiyemiz kahveli olmasın. duygularını kendilerine yönlendirince biyerlerde oturup kahve içerek kendilerini anlamaya, anlayıp kendisi gibi olanları bulmaya çlışıyolarmış diye duydum çünkü. yanlış da duymuş olabilirim. eefen(d)im ben bazen biraz ama çok biraz yalancı olabiliyor.. cur?


dreams are my reality

Dreams are my reality
the only kind of reality
maybe my foolishness has past
and maybe now at last
I'll see how a real thing can be.
uykuyla uynaıklık arasındaki o bulutsu dakikalarda yaşıyorum. ve benim idealar dünyamda küçük bir mağaram var. yüzyıllarn izlerini taşıyor orası. kendim için biriciğim, ama tek değilim; isterseniz gidin bakın benden öncekilerin kalıntıları yatıyor orada. orada yalnız deilim, hiç olmadığım kadar kendimleyim.
dün her tarafı kaplamış renkli ve işlevsiz eşyalarım arasında, bir kolye buldum. küçük bir yuvarlak ve üzerine wiccan alfabesiyle kazınmış yazılar vardı. onu sahiplendim ve sahip olduğum her güzel şeyi de ona yükledim. anlamsızdı, anlamlandırdım. kimse göremese bile boynuma duruyor, tüm gününü orda geçirdi, mutluyduk.
okuldan eve yürürken, bulutlar sardı yine her tarafımızı. ucuz bir filmin, ucuz oyuncuları gibi hissettik elimizde ucuz bir sigara vardı. sadece yürüdük. yapraklar rüzgara karıştı. biz yürüdük.
tuhaf, gerçekten tuhaf! aklım yerine geldiğinden beri kendimi bir film karakteri gibi hissediyorum. aklım yerine geldiğinden beri, hep güzel ve düzgün mekanlarda bulunuyorum. aklım yerine geldiğinden beri davranışları absürd.

Who the FUCK is Candy Warhol?


”bedava mesaj hakkımı -her gece insanları dünyanın belli başlı şehirlerinde sabah olmuş olabilir diyerek – suistimal etmeyi seviyorum.''


''yok be daha onyedi. ama 30 olsam da aklı selim kategorisine girmem herhalde. bazen vitrin aynalarından kendime bakıp gülüyorum. ulan başka birisi olsaydım da beni görseydim mongol herhalde derdim diye”

”bazen sokakta insanların arkasına geçip adımlarını takip ediyorum. tedirgin oluyorlar. bundan zevk alıyorum.”

‘’sıradan bir tartışma.

x: ama böyle olursa bla bla bla insan hakları o yeee bla bla bla

candy: koçum sen benim kim olduğumu biliyor musun?

x: hayır kimsin?

candy: bir bok değilim. ”

”olmak ya da olmamak, benim sorunum değil.”

”insanlar beni ciddiye almıyorlar değil, sorun burada zaten, ciddiye alıyorlar”

”kendini çok ciddiye alan insanlardan nefret ediyorum.”

”all by myself”

Candy Warhol (some can be supermen, all are superbitches)