the whole world is our playground

the whole world is our playground
the whole world is our playground

5 Ekim 2009 Pazartesi

ilkel

. tanrının varlığına kanaat getiremeyeceğimize inananlardanım veya bir enerji olarak varsa bile bu evreni çoktan terkedip gitmiştir, ve ne ben onun umurundayımdır, ne de o benim.
bugün okulda din dersinde herkes testlerine gömülmüştü, bu durumdan bunalan bir kaç kişi olarak hocayla tartışmayı tercih ettik. kısaca islamdaki cennet inanışının biyolojik hazlara hitap eden bir biçimde tasvir edildiğinden, bunun nedeninin savaş sırasında çekilen yoksunluk olduğundan bahsetti. ve var oluşun amacının ne olduğunu sordu. herkesin cevabı birbirinden faklıydı; bana göre ise tamamen amaçsızdı. bir oyunun içindeydik, ve her şey sadece süregelmişti. önemli olan ise başlangıç ve bitiş; ölümle yaşam arasındaki o süreyi olabildiğince tadını çıkararak değerlendirmekti.
dinlere veya herhangi bir toplum hareketine inanmıyorum ancak sadece arkadaşımın ''cennet neden böyle tasvir edilmiş?'' sorusuydu beni düşündüren. belki sadece muhalefet olmak istedim, belki de savaş sırası yoksunluk dışında bir neden olabilecğini düşündüm ve n,iden aklım şu düşünce geldi.
yüzyıllardır düşünme eğilimlerimiz doğrultusunda, yavaş yavaş ilkellikten vahşilikten uzaklaşmış, hayvani duygularımızı unutmuştuk. oysa bahsedilen cennet tasviri bana en derinlerimizde gizli olan hayvansal güdülerimizi hatırlattı. belki de yapmamız gereken, solunabilecek her oksijen kütlesini içimize çekmekti. yani, düşünebileceğimiz herşeyi düşünmeli, din babalarınca günah diye tabir edilen her hazzı her deneyimi tatmalıydık. isteğimiz tükenene kadar; düşünecek hiç bir şeyimiz kalmayana kadar. (çünkü düşünmemenin tek yolu düşünecek hiç bir şeyimin olmaması bence; gerçekçi olursak meditasyon yapan insanlar bile aklını çok uzun süre boş tutamıyor. ) böylece hepimizin doğdukta sonra kendimize aşıladığımız sorunlar çözülecek ve rahatlayacaktık. o kadar çok mavi soluyacak, o kadar çok koku duyacaktık ki artık bunlar bize sıradan gelecekti ve estetik kaygılara yönelik hiç bir isteğimiz kalmayacaktı. (bir insanın makarnayı çok sevmesi ancak çok fazla yedikte sonra makarnadan tiksinmesi ve uzun bir süre yememesi gibi. zira buradaki asıl neden fizyolojik değil psikolojiktir.) dolayısıyla, sadece yiyen içen, üreyen birer organizmaya, yani geldiğimiz yere birer hayvana dönüşecektik. her birimiz! ancak sonsuzluğu göz önüne alınca bu döngü asla bitmeyecek insanlığın akli devrimini yapmasıyla belki bundan milyon asırlar sonra birileri oturmuş, benim düşündüklerimin aynısını düşünüyor olacaktı. kim bilir. yani ne kadar günahkar olursak cennete o kadar yaklaşacak, ne kadar suç işlersek o kadar arınacak ve hayatı bir amerikan elitinden daha yavaş ama daha anlamlandırarak tükenecektir. düşünmemek günah!

p.s: biliyorum düşünülecek çok şey var ama bahsettiğim de .çok olanaklı bir şey deği sadece aklıam geldi. belki 2 3 asır yaşayabilseydik gerçekleşebilirdi. insanın yaşam süresi uzuyor diyorlar tıp ilerledikçe. kim bilir?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder