the whole world is our playground

the whole world is our playground
the whole world is our playground

6 Şubat 2010 Cumartesi

romo

ben bir romo'yum ve sivri dişlerim var.
sizi yiyebilirim.
önceden uyarayım.
ben bir romo'yum ve sivri dişlerim var ve dişlerim çelikten
onları eritemezsiniz.
önceden uyarayım


ben bir romoyum ve elimde kocaman bir çubuk var.
tecavüz edebilirim.
önceden uyarmalıyım.
ben bir romoyum ve elimde kocaman bir çubuk var ve çubuk incecik.
bulutları çubuğuma dolayabilirim
pamuk şeker gibi yiyebilirim onları.
güneş gözünüzü acıtabilir
önceden uyarmalıyım.


ben bir romo'yum.
yatağınızın altındaki dehşet olabilirim, ve ya dolabınızdaki
lakin
ben bir romo'yum.
ve bulutlardan şeker yapmayı tercih ettim.

memories of a dying atheist dog

---bir köpek---

camekandaki yansımamı izliyorum. soluk ve koyu. akşamüstü. en çok bu saatleri seviyorum. kıyafetler görüşümü engelliyor ve ya yansımalarımız buluşarak istenmeyen şekillere bürünüyor. öğlen fazla parlak oluyor ve kendimi göremiyorum. akşam geniş göğsüm, dik kulaklarım ve gölgeli gözlerimle atalarıma yakışır bir çekicilikteyim. soluk ve koyu. açık sarı tüylerim ibne ibne ışıldamıyor. camekanları en çok akşamüstü seviyorum.
insanlar gelip geçiyor. haftada iki kere aynı yüzlere rastlamam mümkün. onlar; görüntüleri, sesleri, kokuları ne kadar farklı olursa olsun rutinlerini gerçekleştirmek zorundalar.
bir köpeğin de rutinleri vardır.
akşamüstü camekanda kendimi seyretmeyi seviyorum. gece çıkacağım seks gezilerinden önce bu ritüeli gerçekleştirmek piliçlerimin bana gelmesini sağlıyor.
kendimi seviyorum ve bu, dişilerin götlerini kaldıran o hemcinslerimden biri olmamı sağlıyor.
eskiden böyle değildi.
herşey kaldırımların yapılmasından çok önce başladı.

---bir köpeğin anıları---

7 miniktik. ben fazla minik doğmuştum. annenin sarkık memeleri vardı. ben her zaman hayatta kalmayacağı düşünülerek itilen yavruydum. asla yuvadan fazla uzaklaşmaya cesaret edemedim. anne bir sürtüktü. bir seferinde gri kulaklı bir pezevenk yuvanın etrafında beliriverdi. bu olay -eğer anlatacaklarımı daha etkileyici kılmak için uydurmuyorsam- büyük kar fırtınasının patlak verdiği döneme denk geldi.

---o gece---

7miz iyice sokulmuştuk birbirimize. anne eniklerini korumak için, kaldığımız samanlığın etrafını turluyordu. zig o gece beni kolluyordu. minik, aç, görüşü diğerleri kadar gelişmemiş ve burnu ıslak olmayan bir enik olsam da ben de en temel içgüdülerime tutunarak doğayla bütünleşmeye çalışıyordum. uzun süre korunaksız ve elverişsiz hava şartları olan yerlerde yaşamaya alışmışsanız bir süre sonra rüzgarın uğultusunu ninni olarak görmek; ısınmak için kendi pisliğiniz üzerinde yatmak; aç kaldığınız günler önceki günün sütünü ve ya annenin memeleri arasındaki sıcak uykuyu düşünerek yapacağınız mental mastürbasyon rutininizdir. her daim patilerinizi sıcak tutarsınız böylece. bir yandan samanlıkta ağzınızın etrafı kuruyup yapışmış süt ve burnunuzda çamurla dolaşırken kendi bokunuz neden pislik olsun? üzgünüm aristokrat bir ev köpeği olarak doğmadım ve afedersiniz, bokla ilgili sorun ne?

hikayeme dönecek olursam; o gece benim bokla ilgili bir sorunum yoktu. aksine sıcak ve taze bok -afedersiniz kaka- diliyordum. zig üstümde yatıyordu ve diğer enikleri de beni ısıtmaya ikna etmişti. bu durumda kapıdan bir hayli uzaktım ve üstümdeki enik sürüsünce gizlenmiştim. hepsinin isimleri vardı ve benim minik olmama rağmen şu an bir hayli iri olduğum düşünülürse, bu isimleri bir yerlerde yaşatmaya devam ediyorlardır. liz siyah olanımızdı ön bacaklarında ince beyaz dikey çizgiler vardı. beyaz bir şerit ise boynunun etrafını tasma misali sarıyordu. jed, zig ve bri bembeyazdı. tre ve rin de beyaz sayılabilirdi; ama diğer üçüyle kıyaslanınca onlar daha bir sokağa ait gibiydiler; kirliydiler. her nasılsa lip ve ben çok açık sarıydık.

şundan eminim ki o gece; ancak 3. sınıf bir ressamın elinden çıkmış olabilecek o renk curcunası; o enik yığını kutsaldı. üşümüyorduk, aç değildik ve aynı rahimden çıkmış olduğumuzu hissedebiliyorduk.

sonra o geldi. gelişinden geç haberimiz oldu çünkü anne bir tehdit sezip havlamamıştı. bundan o gri kulaklı pezevengin baba olabileceği çıkarımında bulunabilirim sanırım. hikayenin bundan sonrası ancak tahminlerime dayanıyor çünkü önceden belirttiğim gibi üstümdeki bedenler görmemi ve görülmemi engelliyordu.

anne ve pezevenk burunlarını birbirlerinin boyunlarına değdirerek selamlaşıyorlar. belki pezevenk bir kaç iltifatta bulunuyor. ama kuyruğum üzerine yemin ederim ki testesteron kokusunu içeriden duyabiliyorduk. sonra bir şeyler oluyor ve anne aniden samanlığa dalıyor. ve pezevenkle korkunç bir kapışmaya giriyorlar. enik aklım bile biliyor ki bu seks değil. gri kulak oldukça iri ve anneyi birkaç darbede yere serip bize doğru hamle ediyor. paytak paytak sağa sola kaçışıyoruz...

sadece yürüyordum; ne duyduğum; ne gördüğüm umurumda değildi. hoş; hoş olmayan manzaraya popomu dönmüştüm ve görebildiğim ahşap ve samanın birbirine karışan renklerinden ibaretti. hiç bir şeyi algılayamıyordum. bir kemik sesi; havlaşmalar ve vehşi patilerin uzaklaşan sesleri. ve hiçbir köpevladının yapmayacağı bir şeyi yaptım. saklandığım yerde uyuyakaldım.
-----------------

uyandığımda; dünün anıları aklımdan silinmişti. güneş ışığı; kör gözlerimi rahatsız etti. buna alıştıktan sonra seçebildiğin neşeli bir gökyüzüydü. doğruldum. ve dünün anıları, kokular, sesler zihnime doluşmaya başladı. vazo şeklindeki gelişmemiş bacaklarım ağrıyordu. istemeyerek samanlığı incelemeye başladım. 5 kardeşim annemizin üstünde ağlıyorlardı. açlardı ve süt bezleri aktiftir umuduyla ölü sürtüğün memelerini çekiştiriyorlardı. zig samanlığın diğer köşesine savrulmuştu. uynaması için tüm gücümle havladım. ''zig ! '' patilerimle karnını dürttüm. soğuktu. kemik sesi. gerçek soğuktu; kederle çöktğm. kulakların her zamankinden daha düşüktü ve talaşların soğuk uçları karnımı dürtüyordu; her nasılsa acım onları görmezden gelmemi sağladı.

tekrar ayağa kalktığımda hava kararmıştı ve ben dışında herkes ne yapacağını düşünerek telaşlanıyordu. birer birer terkettiler samanlığı. birer birer. bir bir. bir tek ben kaldım. bir kedi gibi patilerimi kırarak çöktüm zig in bokunun üstüne.

tu biğ kontinyuğd

what keeps mankind alive ?